Türk Sağlık Teknolojisine USHAŞ Gücü
USHAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Uzman Dr. Salih Kenan Şahin ” Türkiye’nin çok popüler olan büyük bir başarı hikayesi olan, ventilatörlerinin fikri mülkiyet hakları ve satış hakları USHAŞ ta. Bunun yönetimini USHAŞ yapıyor, yine aynı zamanda Türkiye’nin çok başarılı olduğu PCR kitinin hem fikri mülkiyet hakları hem de satışı USHAŞ aittir.”
Salih hocam kendinizden ve kurumunuzun kuruluş amacından bahsedebilir misiniz?
Enfeksiyon hastalıkları uzmanıyım, 1990 da Atatürk Üniversitesi’nden, Kartal’daki ihtisası da 1996 yılında tamamladım. Sonra işletme yüksek lisansı ardından özel sektör de girişimcilik, sonra siyaset, daha sonra SSK İstanbul Sağlık İşleri Bölge Müdürlüğü, ardından 10 yıl İstanbul Pendik’te Belediye başkanlığı, 1.5 yıl kadar üniversitede öğretim üyeliği, son olarak 5 aydır da USHAŞ’ın Yönetim Kurulu Başkanıyım.
UHSAŞ (Uluslararası Sağlık Hizmetleri Şirketi), Türkiye’de özellikle sağlık turizminin daha iyi regüle edilmesi, desteklenmesi, bu konuda ki başarının tetiklenmesi amacıyla kurulmuş. Aynı zamanda ilaç tıbbi sarfla ilişkili olarak da ihtiyaç duyulduğu konularda yetkilendirilmiş bir kurum. 2019’un başında kurulan USHAŞ, bu süreç içerisinde özellikle Pandemi döneminde, maske konusu ve diğer temel tıbbi saflarla ilişkili konuda çok ciddi yoğun çalışmış sonrasında, ağustostan beri yeniden ana odağımız sağlık turizmi olmak üzere elbette genel ilaçla, tıbbi cihazla, sarfla ilişkili süreçleri yöneten bir pozisyonda devam ediyoruz. Özellikle tıbbi cihaz ve sarf konusunda da, Türkiye’nin çok popüler olan büyük bir başarı hikayesi olan, ventilatörlerinin fikri mülkiyet hakları ve satış hakları USHAŞ ta. Bunun yönetimini USHAŞ yapıyor, yine aynı zamanda Türkiye’nin çok başarılı olduğu PCR kitinin hem fikri mülkiyet hakları hem de satışı USHAŞ aittir.
Salih hocam kurumunuzun çalışmalarında merak ediyoruz açıkçası, USHAŞ Türkiye’deki sağlık teknolojilerine nasıl bir katkı sağlamaktadır?
Bugün teknolojinin olmadığı hiçbir alan yok. Sağlık teknolojileri konusunda, aslında Türkiye’ye çok ciddi bir başarı elde etti. Son 15 yılda sağlıkta dönüşümle beraber, sağlıktaki teknolojide geldiğimiz nokta, dünyanın her tarafında gıpta ettiği bir nokta. Bazen geç başlamak avantajlı oluyor özellikle teknolojilerde, çünkü bir şeye yatırım yapmışsınız emek vermiş para harcamışsınız onu değiştirmek çok zor. Sağlık teknolojileri hızlı değişen, hızlı dönüşen şeyler. Ama hiç bu konuda alt yapınız yoksa çok kolay karar veriyorsunuz. Belki Türkiye bunun avantajını kullanıyor. Çok hızlı ve çok dinamik güncel sistemlerde yönetilen bir sağlık teknolojisine sahip olduğu ve tabii bunu yaparken de bu işin lokomatifliğini genellikle dünyada şirketler yapar, kamuyu bunu satmaya çalışır. Halbuki Sağlık Bakanlığımız SGK, bu konudaki teknolojilerin oluşturulmasında lokomotiflik yaptı. Bu konuda bir ekosistem oluşturmak suretiyle sektörde çok sayıda yetkin firmanın, grubun, ekibin de oluşmasını sağlamış oldu. Sağlık teknolojileri sadece dijital teknolojiler değil, onun dışındaki özellikle hastanelerde kullanılan tüm teknolojiler konusunda, sağlık bakanlığımız dinamik bir perspektif ortaya koyuyor bu anlamda da bu işin liderliğini yapıyor. Kamunun yaptığı liderlik de özellikle Ar-Ge ile İlgili faaliyetler konusunda çok ciddi destekleyici. Hem TÜSEB,hem Tübitak’ın, bu konuyla ilgili destekleri var. Türkiye Sağlık Endüstriler Başkanlığının (TÜSEB) bu konuda doğru destekleriyle, Türkiye sağlık teknolojilerinde dünyanın liderliğine erişebilecek bir potansiyele sahip. Tabi bunları yurtdışıyla da paylaşılıp birden çok ülkede kullanılması ile ilgili ihtiyaçlar var. Siz kendi ürettiğiniz şeyin ne kadar çok kullanıcı marifetiyle geliştirme fırsatı elde ederseniz o kadar geliştirme kapasitesi oluyor. Bu süreçte var olan Türkiye’nin geliştirdiği başta bilişim teknolojileri olmak üzere sağlık teknolojilerinin yurtdışına pazarlanması ile ilgili de görevlendirilmiş bir kurum ve bununla ilişkili de süreç içerisinde çalışmalarımız devam ediyor.
Gündemimiz olan Covid 19 tanı kitinin geliştirilme süreçleri ve teknolojilerinden de bizlere bahsedebilir misiniz?
Türkiye daha öncesinde özellikle PCR teknolojileriyle ilgili ciddi çalışmalar yapmıştı. Firmalarımızın bu anlamda teşvik edilmesi adına gerek Bakanlığımız, Halk Sağlığı Genel Müdürlüğümüz gerekse TÜSEB bir çok firmaya bu anlamda ihtiyaç duyduğu anlarda kitlerini geliştirilmesi konusunda teşviklerde bulunmuştur. Tabi tam bu pandemi süreci ortaya çıkınca, bu konuda tecrübeli olan daha önce birlikte çalışılmış çeşitli kitlelerin geliştirilmesi sağlanmış firmalara, bu sefer Covid tanı kitini geliştirilmesi konusunda teşviklerde bulunuldu. Hazır olan firmalar bu konuda Bakanlığımızla görüşmelere başladılar. Bakanlığımız kendi laboratuvarları kendi uzmanlarının bu konudaki katkıları için bunlara işbirliği anlaşmaları yaptı. Bu işbirliği anlaşmaları sonrasında bugün görüyoruz ki Türkiye’de çok sayıda firma PCR tanı kitlerini geliştirdiler, içinde FDA onayı alanlar Dünya Sağlık Örgütü’nden onaylananlar oldu ve bu konuda da gene yeni kitler geliştirme konusunda da bu teknolojiyi en iyi şekilde kullanma konusunda da gelişen firmalar var. Resme baktığım zaman aslında bu çok önemli bir başarıdır. Çünkü Türkiye, bu süreç içerisinde en fazla test yapan ülkelerden biri oldu. Bu en fazla test yapmak öyle çokta kolay, herkes yapsın noktası değil. Bugünkü rakama baktığımızda 26 milyon test yapmışız. Yuvarlak 25 milyon diyelim. Şimdi biz bu kitleri kendimiz üretmiyor olsaydık, yurtdışından alacağımız fiyat her bir kit için yaklaşık 10 dolardı. Yani 25 milyon test, yaklaşık 200 milyon $ yapar. 25 milyon kit kullanmışsınız. Bu yaklaşık 10 $’dan 250 milyon $ yapar, Türk parasıyla 2 milyar TL yapar. Biz bugün bunu kaça malediyoruz. Bugünkü üreticilerimizin verdiği en yüksek fiyat şu anda yaklaşık 1.65 dolardır. Bu da yaklaşık 14-15 TL’ye gelir. Şimdi bakın biz bu kitleri dışardan almış olsaydık 2 milyar TL harcardık . Şimdi 25 milyonu bu hesapla yaptığımız zaman yaklaşık 300 milyon yapıyor. 300-350 milyon para yapar. 400 yapalım, 1.6 milyar liramız bunun yerli üretimi sayesinde cebimizde kaldı. Bu 1.6 milyar dışında biz USAŞ olarak yurtdışına çok ciddi anlamda kit sattık. Kitleri satarken de Türkiye’deki alış fiyatımızda 1.65’e falan satmadık. En ucuz sattığımızda 5.5 dolara sattık. Dünya piyasalarında ne kadarsa o fiyata sattık. Bu yıl USAŞ’ın gelirinin en önemli kısmı bu ventiletör satışlarından yurtdışına yapılan gelirlerdir ki bu anlamda da ülke çok ciddi anlamda döviz kazandı. Aslında sağlık teknolojileri açısından Türkiye’nin var olan potansiyelini de doğru şekilde kullanması çok ciddi avantaj sağlıyor. Önümüzdeki süreçte aşı var aşıda da benzer şekilde. Türkiye’de 16 yerde bildiğim kadarıyla aşı çalışması var. Bunlardan bir tanesi faz 2 çalışması başlayacak. Faz 1 çalışmasına başlamak üzere sayın bakanımız açıkladı üç tane firma var. Giderek bunun arkası geliyor. Bu da Türkiye’de aşı teknolojilerin gelişmiş olması, hem Türkiye’nin aşı konusunda dışa bağımlılığını azaltacak, hem de dünya pazarında Türkiye açısından çok ciddi fırsatlarda imkan sağlayacak.
Kurumunuzun gelecekte hedeflediği çalışmalar nelerdir?
Bizim ana işiniz sağlık turizmi. Bu konuyla ilişkili olarak dünyadaki bütün partnerlerimizi, eşdeğer kurumlarımızı yakından takip ediyoruz. Dünya pazarına en iyi şekilde anlamaya ve pazardaki hacmimizi genişletmeye çalışıyoruz. Türkiye medikal turizmde başarı hikayesi yazmış. 2018 rakamlarına göre dünyadaki en iyi üçüncü ülke 2019 rakamlarında da dünyadaki en iyi beşinci ülke. Birinci ülke Amerika, ikinci ülke Almanya’nın olduğu bir yerden bahsediyoruz yani üçüncü ülke olduk derken. Kore ve Hindistan’ı geçmiştik. Geçtiğimiz yıl Kore ve Hindistan da bizi geçtiler, şimdi daha iyisini yapacağız. Pazarın lideri olacağız medikal turizm de. Medikal turizm yaklaşık 10 milyar $ pazara beklentisi olan 10 milyar $ hedefli bir çabanın içerisindeyiz. Pazarın lideri olarak da bunu geçeceğimize inanıyoruz. Sağlık turizmi sadece medikal turizm değil, Wellness Wellbeing içeren büyük bir çerçeve ve büyük çerçevenin içerisinde, dünyada pazarlara bakıldığı zaman medikal turizmin yaklaşık 6 katı büyüklüğünde bir pazardır. Türkiye açısından da 50 milyar $’lık bir pazar hacmine erişebilecek bir şeyden bahsediyorum. Bunu mukayese etmeniz için bugün Türkiye’nin toplam turizm geliri 30 milyar dolardır. O rakamı 30-32 milyar $ toplam turizm gelirini bir kenara koyun, bu 30-32 milyar turizm gelirinin yanında 50 milyon $’lık bir Wellbeing Wellness sağlık turizmi 10 milyar dolarlık bir medikal turizm perspektifinin geliştirilmesi lazım. Bununla ilgili var olan altyapının kapasitenin geliştirilmesi, bu konuda akreditasyon, standardizasyon ve diğer çalışmalarla kalitenin artması, Bu konuda özellikle ülkelerle yapılan anlaşmaların doğru şekilde forme edilmesi. Yurtdışı sigorta kurumları formlar ve diğer finansörlerle doğru sözleşmeler yapılması şu anda USAŞ olarak en önemli ajandamızı oluşturuyor. Elbette bu noktada Türkiye’nin doğru tanıtılması, diplomasinin oluşturulması bir konudaki temsilciliklerin Türkiye bağlantılı olduğu sağlık kuruluşlarının oluşturulması da USAŞ’ın ana gündemlerinin başında geliyor. Dünyada yaklaşık 30’dan fazla ülkeden sağlık turizmi noktasında hasta alıyoruz. Özellikle belli pazarlarda lider durumdayız ve bunu daha çok pekiştirilmesi gayreti içerisindeyiz. Tabii burada da çok ciddi altyapı oluşturuyoruz. Sağlık turizmi portföyümüz yılbaşı itibarıyla devreye girdi ama henüz uygulamada yaşadığımız teknik alt yapı ile ilgili uygulama ile ilgili problemlerimiz var zannediyorum bu birkaç ay devam edecek ama pandeminin bitişi diye tahmin edilen Nisan ayı ile beraber, sağlık turizminde bizim teknik altyapımız ve sağlık portföyümüzle beraber, hem tanıtım konusunda çok daha fırsatları birlikte değerlendireceğiz hem de yaptığımız işteki kaliteyi çok daha yükseltecek, kaliteyi düşürenlerle ilişkili olarak düzeltmeleri çok daha hızlı yapacak bir sisteme sahip olmuş olacağız.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Sağlık dinamik bir yapı, sosyal bir olay ama aynı zamanda ekonomik bir olay. Bedava sağlık dediğimiz zaman her şey bedava olacak ki bedava sağlık olsun. Bedava sağlıkta kast ettiğim şu, insanlar sağlık harcamalarını cepten yapmasınlar bunun için mutlaka arada bir değerlendirici kurum olsun. İşte Türkiye’de SGK var. Aynı zamanda özel sağlık kuruluşlarımızda var. Bu pazarın çok büyütülmesi gerekiyor özel sağlık sisteminde. Çünkü biz sağlık ekonomisini büyütmemiz gerekiyor. Türkiye bugün sağlık ekonomisi olarak milli gelirinin %4.2 ile bu işi yapmaya çalışıyor ki bu memnuniyeti erişiliyor. Tam tersine Türkiye’de sağlık ekonomisi milli gelirini %6’ya çıkarmamız lazım. Bu herkesin bu iş için emek vermesi mümkün ümid ediyorum ki sağlık ekonomisi 5 Milyar dolarlık hacme ulaşır, bunu sisteme enjekte edersek %6 milli gelir içerisinde pay alan bir sağlık ekonomisine dönüşürüz. Gelişen sağlık ekonomisi demek, sağlıklı çalışan bu işten ekmek yiyen herkesin daha çok mutlu olması ülkenin daha kaliteli ve etkili sağlık hizmetinin oluşması demektir. Resmin büyüğünden de bakarak da çalışmanın içersin de ve bu anlamda bütün paydaşlarımızı destekleme gayretleri içerisindeyiz.